DEPREM FELAKETİ

 

6 Şubat 2023 gecesi saat 04.17’de öyle bir şiddetli sarsıntıyla uyandık ki birkaç dakika sonra Türkiye’nin benim de içinde bulunduğum on vilayetinde meydana gelen felaket haberini öğrendik. Evin içinde duvardan duvara çarparken ve eşyalar üzerimize yıkılırken, Rabbim ülkemizi, sevdiklerimizi ve herkesi esirge diye dualarla kendimizi sokaklara attık. Üzerimizdeki panik ve şok dalgasını atlattıktan sonra yaşananların “Asrın Felaketi” olduğunu ancak anlayabildik.

 

O gece aslında hepimiz öldük, ama vatan toprağına bir kısmımız defnedildik. Kalanlara bir miktar daha süre verildi. Verilen bu süreyi O'nun rızasına layık şekilde değerlendirebilmek nasip olsun cümlemize. Asrın felaketi akabinde milletçe yazdığımız asrın yardımlaşma destanı ise, bu milletin mayasının ve bu milletin kumaşının ne kadar sağlam olduğuna dair gelecek nesillerin tarih kitaplarında gururla okuyacağı hakikatin tekrar tecellisi oldu.

 

Çok değil 30 sene önce 50 m2'lik eve 5 kişilik bir aile sığıyordu. Biz beş kardeş iki göz evde doğduk, büyüdük. Şimdi insanlar 200 m2'ye sığamıyorlar ve 300 m2'lik evlere geçmek istiyorlar. 6 Şubat gecesi, 4 tekerli bir arabanın içerisine sığabileceğimizi ve yaşayabileceğimizi de acı bir şekilde hep beraber idrak ettik.

 

Yaşadığımız modern çağda, hiç hayatî değer taşımayan ve can güvenliğiyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan, prim yapacak mevkii, evin genişliği, makyajı, cilası-boyası aranan kriterlerin başında geliyordu. Ev alırken "Bu ev depreme yeterince dayanıklı mı" diye kaç kişi sormuştur?

 

Yakın geçmişte şahit olduğumuz Erzincan, Ceyhan, Gölcük, Van, İzmir, Elazığ vs merkezli depremlerin akabinde, artık bu anlayışımızı kökten değiştirmemiz gerektiği her defasında uzmanlar tarafından altı çizilerek yazılmış ve söylenmiş olmasına rağmen, binalardaki kalitesizlik, malzemelerdeki eksiklik ve çarpık yapılaşma gene binlerce insanımızı hayattan kopardı. Artık "Evim küçük olsun, ama sağlam olsun. Lüks olmasın, ama sağlam olsun" bakış açısı hâkim olmalı.  Ayrıca, şahsen yüksek katlı apartmanları da hayatta hiç sevmedim.

 

Bu meselenin bir tarafında devlet, bir tarafında sermaye grupları (inşaat sektörü), bir tarafında da kullanıcılar (bizler) olarak gelinen noktada hiç birimiz masum değiliz. Yani topyekûn bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç var ve her şeyden önce de herkesin AHLÂKLI olması ve ÜST SEVİYEDE SORUMLULUK bilincine sahip olması lazım.

 

           Deprem sürecinde, hep beraber yazdığımız asrın millî birlik ve dayanışma destanına gölge düşüren, milletimizi umutsuzluk ve karamsarlığa sevketmeye çalışan ve âdeta bu cennet vatanın enkaz yığını haline gelmesi için elinden gelen her türlü ihanetten geri durmayan silik profillere ve onların tezgâhladığı algı operasyonlarına da çok şahit olduk.

 

Son günlerde, gerçekte yaşanan olgularla, vitrine taşınan ve kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan algılar üzerine aklıma gelen bir anektodu tarihe kayıt düşmek adına paylaşmak istedim:

Soğuk Savaş dönemi, ABD ve SSCB arasında, sadece askerî alanda değil, siyasî, ekonomik, teknolojik vs her alanda cereyan eden bir mücadele dönemiydi. Spor müsabakaları da bu soğuk harbin yaşandığı önemli bir cepheydi. Vereceğim örnek de bu spor cephesinden. Bir maraton yarışması yapılmış, bir ABD'li bir de SSCB'li atlet katılmış, yani iki yarışmacı var. Maratonu Amerikalı birinci, Rus koşucu da ikinci olarak bitirmiş. Ertesi gün yayınlanan Rus Pravda Gazetesinin manşeti şöyle çıkar; "Dün yapılan maraton yarışmasında sporcumuz 2. olarak çok anlamlı bir gümüş madalya kazandı ve ülkemizi gururlandırdı. Amerikalı koşucu ise, yarışmayı en son gelenden bir önde bitirdi."

 

O dönemde, Amerika'nın da Sovyet medyasının da tek amacı, kendi ülkelerini diğerine karşı yüceltmek, güçlü ve büyük göstermekti. Bu hususta kurabileceğim hiç bir itiraz cümlesi de yoktur. Bizim olmayan bizimkiler ise maalesef her alanda, dünyaya karşı kendi ülkelerini küçük, zayıf ve âciz göstermek, daha da vahim olan ise aşağılamak gayretinde olmaları. Göstermeye çabaladıkları âciz Türkiye tablosundan kimler mutlu olacak? Ve bu algı tablosu kimlerin gelecek hesaplarına hizmet edecek?

 

Şunu açık ve net bir şekilde ifade ediyorum, hiçbir kimsenin benim devletimi ve milletimi küçük, âciz ve zayıf göstermeye hakkı yoktur, olamaz. Zaten bu milletin ne kadar büyük, bu devletin ne kadar güçlü olduğunu depremin ilk haftasında hem onlara hem de bütün cihana gösterdik.

 

Enkazın altında kalmasını bekledikleri Türk Devletinin, küllerinden yeniden çok daha güçlü bir şekilde doğduğunu görmek de onları ziyadesiyle kahretmiştir.  Bu tiplere en güzel cevabı veren bir kardeşimizin sözü: “Solcu arkadaşımla beraber yardım kolisi hazırladık, Alevi kardeşimle aynı kamyonu yükledik, Kürt kardeşimle yardım yerlerinde dağıtımını yaptık. Biz bize yeter de artarmışız aslında. Bizi bizden çalmışlar yıllardır da haberimiz yokmuş.”

Yüce Rabbim başlayanı ve biteni bizlere hayırlı kılsın. Rabbim bizleri tesellisine layık kullarından eylesin.

Gazi Hüseyin KILBAŞ